İYİ OLANA SIĞINMAK -
Tiyatro101, uzunca bir süre benim
için anlamaya çalıştıklarımın, hissetmek istediklerimin ve kendime umut
aşılamanın yolu oldu. İzlediğim oyunlarda bazen yaşadıklarıma, bazense hiç
tanıdık olmadıklarıma gözlerimi araladım. Tiyatro salonundan çıktığımda hep
kafamda aynı soru vardı: Neye tanık oldum? Bu soru, aralayamadığım kapılarıma
anahtar oldu. Sahnede izlediklerimin ardından bir dolu soruyla yüzleştim,
yüzleşiyorum. Nasıl bir insan olmalıyım, neyi sevmeliyim, ne işle uğraşmalıyım,
kimleri hayatıma almalıyım ve daha nicesi… Bu blogu kurarken iyi olanı takdir
etme amacı güdüyordum kendimce. Fakat zaman geçtikçe, izlediğim oyunlardan
geriye umut dolu yazılar bırakma isteğim kabardı diyebilirim. Aslında dönüp
bakınca tiyatronun beni insanileştirdiğini fark ediyorum. Öyle ki biraz daha
duygusal, biraz daha çevremdeki sesleri duyar hale gelmemi sağladı. Tiyatro101
ise bir şekilde karşımdakine söyleyemeyeceğim düşüncelerimi ulu orta bağırmak
gibiydi. Şimdi neden bunları yazıyorum, çünkü uzun bir aradan sonra bir şeyler
yazma ihtiyacıyla dolup taşıyorum. Hiç görmediğim kadar kalabalık bir
yalnızlığa gömülme ihtimalimizden çekiniyorum. Umuda benim kadar ihtiyacı olan
bir insanın bu yazıya denk gelme olasılığına sığınarak içinde olduğumuz durum
hakkında bir şeyler karalamak istiyorum.
Distopyaları sahnede izlerken
dünyanın gerçekten de bir kriz anında bencilliğe boğulduğunu, iyi kalpli
kahramanımızın gördüğü kötülükler karşısında dehşete düştüğünü görürüz.
Şüphesiz şu an büyük bir krizi deneyimliyoruz ve başkalarının hayatlarını hiçe
sayan insanları duyuyoruz, görüyoruz. Sistemin işlevsizliğiyle yüzleşiyoruz. Bildiğiniz gibi korona virüsün tüm dünyayı
sarmasıyla birçoğumuz evlerimize kapanmaya başladık ve ne yazık ki herkes bu
lükse (!) sahip değildi. Bir yandan halen işe gitmek zorunda olan insanların
çaresizliğini düşünürken bir yandan önem verdiğim, dertlendiğim tüm o şeylerin
silikleştiğini hissetmeye başladım. Benim için son bir yıl yalnızca lisans
eğitimimin son senesini tamamlamaktan ibaretti. Sürekli çalışıyor,
sorumluluklarımın altından kalkmaya çalışıyordum. Virüs büyük bir hızla dünyada
pandemiye dönüştü ve kaygı duyduğum her şeyin durması gerekti. Bu durum,
hakkında kafa yorduğum her şeyin önemsizliğiyle yüzleşmeme sebep oldu- sağladı
yazacaktım ama henüz iyi bir şey mi bilemiyorum. Sürekli bir kişinin birçok
şeyi değiştireceğine inandığımı yazarken kendimi gerçekten bir şeyleri
değiştirmeye gücümüz var mı diye sorarken buldum. Bilgi almaya aç bir şekilde
dört dönerken işe yarar olmanın sandığımdan çok daha zor olduğunu anladım. O
hayali distopya bir noktada hayatı ele geçirmeye başlamıştı. Şaşırtıcı olansa
kriz anlarında dahi iyi kalmayı başaran, dayanışmayı insanlara öğreten
kişilerle tanışmaktı. Distopyanın iyi kahramanları kötülükler
karşısında dehşete düşmüyor, metanetini korumaya devam ediyordu. Kendimi her
zaman karamsar bir insan olarak gördüm ve çevrelerine ışık saçan insanları
gıptayla izledim. Hatta çoğu zaman kendimi o insanların peşine takılırken
buldum. Hal böyle olunca kafamın içinde bir salgın anını canlandıracak olsam etrafta
yardım eli uzatan insanları düşünmezdim. Ama öyle olmadı işte, bir sürü güzel
insan bir sürü güzel şeyle geldi. Yüzlerinde taktıkları maskelerin yaralarını taşıyan sağlık emekçilerinin fotoğrafları önüme düşüyordu. Yazarlar canlı videolarla öyküler okuyor,
tiyatro ekipleri canlı yayınlarla insanları duygusal bir izolasyondan koruyordu. İnsanlar, risk grubundaki insanların alışverişini
yapmak için apartmanlara yazılar asıyordu. Belki de bazılarınız tüm bunlar,
kötü haberlere kıyasla neden daha çok ilgini çekiyor diye sorar. Çünkü iyi
kalmanın çok daha zor olduğuna inanıyorum. Salgın sırasında fiyatlarını
arttıran bir hijyen firması yapılabilecek en kolay şeyi yapıyor bana kalırsa. Hep
daha fazlasını istemek, hayatını kaybeden insanları umursamamak güç olmasa gerek
değil mi? Oysa, karşılıklı balkonlardan şarkı söylemek inanın bana çok daha zor. Tanımadıklarına bir umutla seslenmek çok daha dokunaklı. Kaygı duyarken,
belki ne hissettiğimize bile emin değilken birbirimize gülümsemeye devam
etmemiz öylesine meşakkatli ve değerli ki... Nihal Yalçın bundan epey bir zaman önce
şöyle bir tweet atmıştı: Güzel ve iyi insanlar hiç de az değil bu ülkede!
Valla! Sadece bu ara popüler değiller. Karartmayalım içimizi! İnanıyorum ki
içinde olduğumuz karanlıkta o insanlar öylesine parlıyorlar ki bu sefer onları
ıskalayamıyoruz. Her güne kötü haberler duyacağımızı bilerek uyanmak bu denli
zorken korkumuzu bir nebze olsun söndürmeyi deneyen tüm o insanları
ve bu salgını yenme adına verilen tüm mücadeleyi omuzlayanları düşünmek istiyorum.
Kendime yanaşacak bir yer arıyorum ve onların yanını seçiyorum.
Sıklıkla karantina günlerini verimli geçirme adına öneriler listesiyle karşılaşıyorum. Oysa, böyle bir zamanda üzülmeye, duraksamaya ve beklemeye hakkımız olmalı. Sanırım şu günlerde belirsizliği
kabullenmek ve bir başkasına güç olabilmek yapabileceğimiz en sağlıklı şeyler. Ben kafamdaki tüm soruları, paniği ve endişeyi bir kenara bırakıp gerçekliğini apaçık
hissettiğim tek şeye, sevdiklerime, sığınmayı seçiyorum. Birbirimize, şimdilik
mesafeleri aşmadan, ulaştığımız, karanlığın her birimizin ışığıyla aydınlandığı
günler olsun! Bir başka oyunda buluşmak dileğiyle…
İçten gelen not #1: Birdy - People Help The People
İçten gelen not #2: Bugün hayatıma
her daim aydınlık saçan biricik dostumun doğum günü. Her kaybolduğumda çıkışı
benimle beraber aradığın için teşekkür ederim, iyi ki varsın.
Yorumlar
Yorum Gönderme