SENİ SEVİYORUM TÜRKİYE - BEN NASIL GÖRDÜM?
“ Her gün tek tek kaybederek, her gün ıssızlaşarak kum gibi saçıldık ortalığa. Soruyorum sana: Bu kadar kalabalık bir yalnızlığa nasıl ulaştık biz?”
Gündemin arkasından koşarken ona
yetişmeye çabalamaktan yorgun düşüyoruz. Bu yorgunluğu o kadar kuvvetli
hissediyoruz ki kimileri artık yaşananların izini tümüyle kaybetmeyi diliyor. Fakat
değiştirme gücü bulamayıp kaçmak, duymamak; hissedilen bitkinliğe merhem olmuyor. Seni Seviyorum Türkiye, olanların içinde elini kolunu koyacak yer
bulamayan karakterleriyle tam da bu yılgınlığı anlatıyor. Yaşanılan toplumun parçası
olmaktan hızla uzaklaşırken bir şey şart oluyor: Aidiyetini korumak. Peki, bu
nasıl yapılır? Çevren ile aranda oluşan uçurumu aşmanın yolu nedir? Benliğinde taşıdığın topraklarda nasıl kendin olmayı
başarabilirsin? Seni Seviyorum Türkiye, uzun süredir içine kapanık halde yaşayan
kahramanlarını bu soruları cevaplaması için uyandırıyor.
Seni Seviyorum
Türkiye, Bakırköy Belediye Tiyatroları tarafından sahneleniyor. Oyun, beş
kişiyi ve bir çamaşırhaneyi merkezine alıp geçmişten günümüze yaşadıklarımızı
sunuyor. İçimizde taşıdığımız -başka bir açıdan sakladığımız- kaos da görünür hale getiriliyor. Yeni
edindiğimiz korkular/kaygılar, Taksim’in değişimi, 90ların müzikleri, hayatımıza
giren sosyal medya derken tüm bu süreçte nasıl değiştiğimiz gösteriliyor. İzlediğimiz
beş karakter -bize oldukça yakın bir yerden- sorguladıklarının varlığı ile
huzursuzluk içinde boy gösteriyorlar. Kendilerini tanımlayamama konusunda
ortaklaşıyorlar. Bunun sebebi, yaşananlara karşı sessizlikleri olarak
sunuluyor. Fakat çamaşırhane, bu sessizliğin kırıldığı yer oluyor. Suların kesilmesiyle çamaşırlarını yıkamak isteyen kahramanlarımızın yolları çamaşırhaneye düşüyor. Çamaşırhanenin
yöneticisiyse kapıları kilitliyor ve aralarından birinin suçlu
olduğunu söyleyerek dört kişiyi sorgulamaya girişiyor. Kapalı kaldıkları bu
sürede konuşmaya başlıyorlar. Böylece, seyirci de içlerinden geçenleri duyar
konuma geliyor. Kayboldukları ve kırılganlaştıkları da bu yolla su yüzüne
çıkıyor. Konuştukları, zihinlerinde döndürüp durdukları soruları kapsıyor. Kimi
sorumluluğunu sorgularken kimi gitmenin çare olup olmadığını soruyor. Bir
başkası ise karmaşanın içinde anne olmanın tedirginliğini açık ediyor. İletişim kurmanın yollarını bulmaya çalışıyorlar. En nihayetinde kendilerine
memleketlerinde yaşayabilecekleri bir köşe arıyorlar. Oradan oraya koşarken gülmek ve hüzünlenmek
arasında ani geçişler yaşamamızı sağlıyorlar. Ama her şeyin temelinde konuştukça ne
kadar yalnız hissettiklerini ve ne kadar yalnız olmadıklarını gösteriyorlar.
Sahnedekiler birbirlerinin de aynı çakıllı yolda savrulduğunu görürken biz de
aynı farkındalığı yakalıyoruz. Bu farkındalığın getirisi ise “Burası, tüm zorluğu ve güzelliğiyle hepimizin.” dememizi sağlayan
kalabalıklaşma oluyor. Oyun boyunca farklı farklı noktalara yaklaşan
kahramanlarımız, “Evet, ben de korkuyorum ama hiçbir yere gitmemem
gerektiğini hissediyorum.” diyerek rasyonel sebeplerden çok, hissedilen bağı
sunuyorlar. Aynı sularda yıkanmayı, birbirlerine tutunmayı ve türkülere sığınmayı seçiyorlar.
Seni Seviyorum
Türkiye’nin metni, Ceren Ercan imzası taşıyor. Oyun, bu kadar fazla konuyu bir
akış içinde anlatmanın zorluğunu yenmiş,oldukça etkileyici bir yazıya sahip. Işık
düzeni ve kıyafet tasarımı, sık sık konu ve mekân değiştiren oyunun yapısını
akıcı ve etkileyici hale getiriyor. Sahne estetik açıdan çok iyi kullanılıyor.
Öyle ki bazı durağan anlar, tasarlanmış bir fotoğraf karesi izlenimi
uyandırıyor. Oyunculuklar da aynı doğrultuda su götürmez bir başarıya ulaşıyor.
İzleme zevki de anlatmaya çalıştıklarının değeri de yüksek olan bir oyun.
Ayrıca kalitesi bu denli yüksek bir oyunun var olan oyunlara kıyasla çok daha
düşük bir bilet fiyatına sahip olması da takdir edilmeli. BBT, hem konumu hem
de bilet fiyatları ile eleştirel yaklaşan bir ekipten çıkan oyunların daha geniş
kitlelerce izlenmesini amaçlıyor. Seni Seviyorum Türkiye’yi izleyip hedeflerine
ulaşmalarını dilememek elde değil.
Tiyatroda sıklıkla hikâyelerin arasında kendimize ait bir şeyler
buluyoruz. Saklı anlamları yakalayıp onları hayatımıza oturtuyoruz.
Shakespeare’i, Aristofanes’i halen sahnelememizin ve izlememizin sebebi de bu:
Yaşananların benzerliğini başka hikâyelerde fark etmek ve bir şeyler
anlamak/hissetmek. Fakat Seni Seviyorum Türkiye, bu konuda yeni bir şey
öğretiyor. Doğrudan, başka hiçbir
şehre sapmadan, geçmişe gitmeden bizi konuşmanın ve duymanın ayrı bir tadı
varmış. Seyirci olarak hep beraber yaşadıklarımızı hatırlamanın ayrı bir anlamı varmış. Seni Seviyorum Türkiye, bize bir tanıdıklığın ötesinde aynılık veriyor. İçinde
kaybolmaya başladığımız tekliğimize ortak oluveriyor. Yalnız başına ağlamanın
acizlik hissini doğurduğunu söylerler. Beraber ağlamak ise yalnızca hüzünlüdür. Hüzne boğulsak dahi aciz kalmadığımız günler olsun!
Yorumlar
Yorum Gönderme