YUTMAK - BEN NASIL GÖRDÜM?
Geçen hafta bir patlama oldu. 15 kişi öldü. 3 gün önce anne ve baban seni
görmek istemediğini söyledi. Dün aldatıldın. Şimdi ise… Şimdi ise tüm bunları
kabullenmek zorundasın. Tüm bunları yutmak zorundasın. Uyuyabilmek, dışarı
çıkabilmek, insanları sevmek ve bir amaç edinmek için biraz huzura ihtiyacımız
var. Ve birazcık huzur için bile sindirmemiz gereken tonlarca şey… Yutmak,
bizden huzuru alan tüm o şeylerin sindirilme çabasını anlatıyor. Ve bugün sahne
mücadeleye açılıyor.
Stef Smith’in yazdığı Swallow oyununun uyarlaması sahnede. Üç karakter
üzerinden insan hayatının kriz dönemlerini izliyoruz. Bir yandan fazlasıyla
yorgun bir yandan yaşamak için fazlasıyla istekli bu üç karakter, dışlanmanın
ve var olmanın zorluğunu anlatıyorlar bize. Oyunu izledikten sonra öncelikle
oyunun orijinal halini araştırmaya giriştim. Ulaşabildiğim fotoğraflarla Fred
Meller tarafından dizayn edilen oyunun orijinalinde daha sade ve beyaz bir
dekor seçildiğini fark ettim. İbrahim
Çiçek’in yönettiği Yutmak ise başlangıçta sade bir dekorla başlayan fakat
ilerledikçe boyalarla ve tuvalet kâğıtlarıyla darmadağınık hale gelen bir tema seçmiş kendine. “Kırıp dökmek için
kim kötü demiş?” cümlesiyle başlayan
oyunun dinamiği ile bu temanın fazlasıyla uyuştuğunu söyleyebiliriz. Ortalığın birbirine
girmesi, bu üç karakterin psikolojik olarak vermeye çalıştığı mücadelenin göstergesi.
Düşündükleri ve yaşadıkları başkalaştıkça arkadaki beyaz zeminde renkleniyor ki
oyun bittiğinde sahnede tüm bu izleri görebiliyorsunuz. Oyunun çok yüksek bir
dinamiği var. Gerçek bir ağlayış ve gerçek bir çığlık veriyor size. Zaman üç
koldan akıyor. Birinin acısını izlerken diğerini öylesine bir şeyler yaparken
görüyorsunuz. Bu da bir yandan dikkat dağıtırken bir yandan acıyı daha
hissedilebilir yapıyor.
Oyunun eksik bulduğum
yanı müzik seçimleri oldu. Fazlasıyla bilinen ve birbiriyle uyum içinde olmayan
şarkılar seçilmişti. Müziğin sık sık kullanıldığı oyunda, bu gücü
değerlendiremediklerini hissettim. Oyunun orijinalinde de bu tarz bilinen
müzikler mi kullanıldı diye baktığımda LAWHOLT adında bir grubun şarkılarının
kullanıldığını okudum. LAWHOLT’u dinlediğimde coşkulu ve farklı buldum
şarkılarını. Bu da Yutmak’ın müzik konusunda daha iyi olabileceği inancımı
arttırdı diyebilirim. Karakterlere derinlemesine bakarsak birbirinden oldukça
farklı şeylerle uğraşırken birbirlerine değdiklerini görüyoruz. Ağlarken ağlayan
bir insana kendini yakın hissetmek gibi bir şey olsa gerek onları birbirlerine
çeken şey. Terk edilmeyi ve yalnızlığı hazmetmeye çalışan Rebecca, Başak Daşman
tarafından canlandırılıyor. Rebecca kendini zayıf gören ve bunun için kendine de
sinirli olan bir kadın. Varlığını topluma kabullendirme ve kendini tanımlama çabasında
olan kadın bedeninde bir erkeği, Sam, Merve Dizdar canlandırıyor. Sam bu üç kişinin
arasında yardıma en az ihtiyaç duyan karakter çünkü büyük bir azme sahip var olmak
için. “Her şey değişti çünkü değişmek zorunda.” diyor bize. Ve son olarak Anna,
agorafobik bir kadın. Onu canlandıran Ece Dizdar, daha fazlasına
katlanamayacağı için devam etmeyi reddeden bu kadını ve kendine yuva kurma
çabasını bize sunuyor. Küçük bir salonda izlediğim “Yutmak” bittiğinde “İnsanlar
güzel şeyler yapıyor” dedim. Ve evet insanlar düşüşleri, mücadeleyi ve varoluşu
gerçekten güzel anlatıyor.
Bu oyundan ne kazandım? Albert Camus *Sisifos Söyleni’nde bilinçli insanın çabayı asla bırakmayacağını anlatır. Der ki
keskin bir yazgı varsa zaten kaçınılmazdır bundandır ki bilinçli insan
kaçınılmazı küçümser ve yaşamın onun
tükettiği bir şey olduğunu anlar. Albert Camus, bu farkındalığa sahip olan
insanın gizli bir sevinçle hayatını yaşayacağını söyler. Yutmak; Rebecca, Sam ve Anna’nın ihtiyaçları olan şey olmayı öğrenmesini gösteriyor bize. Tüm
bunların bende oluşturduğu düşünce yaşamın yutmaya çalıştığımız şeyler değil,
tüm o şeylerin etrafında yaşamın bizim oluşturduğumuz benliğimiz olması. O gizli
sevinci hissettiğimiz günler olsun!
*Sisifos, insanlara yardım ettiği için tanrılar tarafından cezalandırılır. Büyük bir kayayı dağın tepesine taşımalıdır. Her tepeye ulaştığında tekrar kaya aşağıya düşer ve Sisifos bir döngünün içinde kalmakla cezalandırılmış olur. Albert Camus, Sisifos Söyleni'nde Sisifos'un hikayesinin üzerinden varoluşsal bir inceleme yapar.
İçten gelen not: Madem kabullenmek bu kadar önemli Benjamin Clementine - I Won't Complain
Yorumlar